Isam kütüphanesindeyim. Saatlerce oturmaktan ayaklarım uyuşmuş, ışık gözlerimi ağrıtmaya başlamış. Dışarı çıkıp biraz dolanayım, beynime temiz hava gitsin de zihnim açılsın diye çıkıyorum kapıdan. Güneş gözümü alıyor aniden. açamıyorum bir kaç saniye. Gözbebeklerim ışığa alışana kadar. Aaa güneş sarı diyorum içimden, gökyüzü mavi ve ağaçlar yeşil. Dışarıda renk var, hayat var, kuşların sesi var, çimlerin kokusu var. ben siyah-beyaz dünyamda yaşıyormuşum. Baharı beklerken yaz geçmiş. Daha kaç mevsim geçecek kimbilir. yeni word belgesi yahut sararmış kitap sayfalarının üzerindeki siyah harflerle yüzyüze bakmaktan insan yüzüne bakmayı unuttum. akademisyenliğimden utanıyorum ve akademisyenleri kütüphane içerisinde yaşam belirtileri en az seviyeye inmiş insansılar olarak tarif etmek istiyorum. Üzüm üzüme baka baka, akademisyen bilgisayara baka baka... insanlığı kurtarmaktan vazgeçtim artık, insanlık beni kurtarsın. kendime acıyorum...
saatler, günler, haftalar... ve yine kütüphanedeyim... burası bambaşka bir dünya. Ilk geldiğim günkü -yaklaşık iki sene önceki- cazibesini hala yitirmedi. Hatta giderek alışkanlık yapıyor olabilir. Hergün ayrı bir köşesini keşfediyorum, iyice tanıyorum artık. okulu aratmıyor. Belki de tez öğrencilerinin okul özlemlerini gideriyor bile olabilir. Tenefüsü de yapıyoruz, öğle arası da veriyoruz. Bu sıralarda yeni arkadaşlar da ediniyoruz. bir tek hocalarımız eksik başımızda. herkes kendi kendinin hocası artık. Tez öğrencisi olmak zor. Disiplinli olmayı gerek. Kimsenin kimseye faydası yok. Yalnız başınasın, yapayalnız...
Monday, June 1, 2009
Wednesday, May 13, 2009
morsalkım
-mor salkım dikmeye gidelim mi?
-nereye?
-Üsküdar Yeni Valide.
-peki ama mor salkım ne?
-bir çiçek işte...
-erguvan gibi bişey mi?
Öğle ezanından önce Valide Sultan Camii önünde bir kalabalık toplanmış. Haluk Dursun konuşuyor: ... Erguvan İstanbul'un doğal dekorudur. Hristiyanlık için ayrı bir kudsiyeti varmış. Morsalkımdan farkı Erguvanın hüdainabit olması, duvar diplerinde kendiliğinden çıkabilir. Morsalkım ise bir tür sarmaşık. Sarmaşık kelimesi aşk kökünden gelir. Bir yere sarılsın diye duvar ve ağaç diplerine dikiliyor. Duvara sarılmasının hikmeti yoktur ancak hikmet sahibi bir mor salkım istiyorsanız servi ağacının dibine dikeceksiniz. Çünkü servi, Elifin karşılığı olarak Allah'ı simgeler. eski Mevlevi geleneğinde morsalkım servi ağacının dibine dikilirmiş. sarmaşık firkatinden manevi bir aşkı doğururmuş. servi etrafına sarılan morsalkım ise Allahın muhabbetine sarılmakmış. Üsküdar'ın morsalkım şehri olması temennisiyle konuşma biter ve dikim işlemine geçilir. Ümit Meriç hanımın başlattığı bu geleneği yine bayanlar sürdürsün diye kız çocuklarına verilir fidanlar -pozitif ayrımcılık yaparak- ve tabii hanım Sultanların camiilerinden birinde devam ettirilmektedir. ilerde Yeni Valide'nin güzelliğine ayrı bir güzellik katacak gibi duruyor.
Sunday, March 15, 2009
çikolata
yine bir pazar sabahı yıldız parkında kahvaltı. bu kez hava açık. güneşli ve serin... yaklaşık 200 kişi. adımız Suffa olsun dendi. mütedeyyin bayan üniversite ögrencileriyiz. ortak davamız Filistin... eski dostlar da var. yeni insanlarla tanışıyorum. en önemlisi ve hiç unutmayacağım Filistinli Sucud. onun masasına geciyorum. Arapca konusarak soru sorduğumda önce çok şaşırıyor. sonra sohbet ediyoruz. Türkçe öğrenmek istiyormuş fakat herkes onunla ingilizce konusuyor. yaklasık 3 saat hasbihal ederek ettigimiz kahvaltı musiki faslıyla sona eriyor. ardından Sucud ve birkaç arkadaşla Çengelköy'e geçiyoruz. mekanımız bir arkadaşın tavsiyesi üzerine geldiğimiz, Çikolata-Kahve...

Kapıdan girerken önce kahve kokusuyla çarpılıyoruz. bir arkadaş kendini ortaçağda hissettiğini söylüyor. Belki o kadar değil ama 100 yıl gerisine gitmiş kadar oldum. duvardaki eski fotoğraflar ve plak müzikleri o hissi veriyordu. Bir köşede duran çevirmeli antika telefonu kaldırdığımda dıııd sesini duyunca da çok şaşırdım. Hakikaten zamanda yolculuğa çıkmış gibiydim. her köşede ayrı bir detay gözüme çarpıyordu ve o ufacık dükkan genişledikçe genişliyordu sanki. halbuki o kadar küçüktü ki oturacak yer bulamakta zorlandık. bu arada sıcak çikolata ve kahvelerimiz yapılıyordu. Arkadaşlar karabiberli çikolata içtiler. Bense acıyla pek aram olmadığımdan bu aşina olmadık lezzeti denemekten kaçındım. Daha sonra frambuazlı, kahveli, fıstıklı çikolataların tadına baktık. çikolatadan yapılmış satranç taşları da enteresandı. aklınıza hayalinize sığmayacak kadar çok çeşit. Çikolata nasıl birşey ki yedikçe yiyesi geliyor insanın. mutlu ediyor insanı. Dükkan sahibinin içtenliği de ortama ayrı bir hava kattı. Sonuçta hepimiz mutlu ayrıldık.
Saturday, January 3, 2009
hmm
imtihanları seviyorummm. isyan bayraklarını çekmeyelim. alışkanlık oldu. sınav olmamak gayrı tabii ve arızi bir hal. o nedenle sınav olacağını duyduğumda tepki vermiyorum. sınav akşamları gayet rahat ve serinkanlıyım. fazla rahat olmak iyi değil tabi bu sabah uykuya dalıp hadis imtihana yarım saat geç girdim. bugünki benim için daha mühimdi. ilk arapça sınavımızdı yani ketebna bil-arabiyye. konuşurken çevredekiler yardım ediyor ama sınavda öyle bir şansın yok. belki iyi bir sınav değildi ama mahiyeti bakımından bir başarı sayılabilir. sevdim bu sınavı.
sınavlar yemekten sonraki tatlı gibidir. okumaya ve tekrar etmeye teşvik eder. bazen canımızı sıksa da sınavsız bir ilim tahsili düşünülemez.
Sunday, December 28, 2008
sırılsıklam
sırılsıklam olmak ne demek? kelimeyi cüzlerine böldüğümüzde bir mana ifade ediyor mu? ilk bakışta ikileme gibi duruyor ama sırıl ve sıklam kelimelerine hiç bir anlam veremiyorum. bunu dilcilere sormak gerek. ikisi birleşince zihnimizde oluşan mana ıpıslak olmaktır. aslında bu mefhum daha uygun. ancak sırılsıklam kelimesinin fonetiği daha hoş. ayrıca aşık olmak için de kullanılıyor ancak bu mecaz olsa gerek. bizim anlamamız gereken baştan ayağa ıslanmaktır.
intizam
odanı toplamak, dolabını toplamak, yatağını toplamak aynı zamanda düzenlemektir. bazen düzenden nefret ediyorum sırf yapmak zorunda olduğum için. dağınık olmayı seviyorum aslında ama işime gelmiyor. arada bir dolabımı düzenliyorum. haftada bir. yoksa içinden çıkılmaz bir hal alıyor ve giderek dağınıklaşarak kıyafetler bir yığın haline dönüşüyor. tıpkı bunun gibi arada bir bilgisayardaki dosyaları düzenlemek gerekiyor. yaklaşık bir yıldır bu işlemi yapmadığım için üç saattir dosyaları düzenlemekle uğraşıyorum. çünkü masaüstümde boş yer kalmamıştı. tabi bu düzenleme sadece dış görünüşte. cunku hala düzenli bir arşivim hala yok. yine de aradığım her şeyi bulabiliyorum. yani dağınıklık içinde bir düzen var. tabiatta köşeler yoktur, düz çizgiler yoktur. düzen içinde dağınıklık tabii bir haldir. düzen iyi midir kötü müdür?
babama Endülüs notlarımı gönderdim. çok dağınık yazmışım diye düzenlemeye başladı. kendisi tam bir devlet adamı. sanki resmi evrak yazıyor. yazımı değiştirmemesini, çünkü dağınık yazmayı sevdiğimi söyledim. sırf bu yüzden bile akademisyen olamayabilirim...
Saturday, December 20, 2008
TebriklerTabular
bugün tarihte iki önemli olay yaşandı. insanlık tarihi açısından pek değil belki ama for myself mühim cidden. ilk olay ilk defa ingilizce bir sunum yapmam. önceden hazırladığım bir metin yoktu ve irticalen konuştum. kelimeler zihnime gelmediğinde araya arapça kelimeler karışsa da -mükemmeliyetçi tavır takınıp kendimi beğenmiyorum- dinleyiciler oldukça beğenmiş. ben de cesaretimden ötürü kendimi tebrik ederim.
kendimi tebrik ettiğim ikinci olay R.hocanın İsam'daki hocalarla birlikte gidilen yemek davetini Arapça dersimi kaçırmamak amacıyla reddetmem. Yemek önemli değil ancak ilk başta davete icabet etmek mi derse katılmak mı efdal karar verememiştim. Her halukarda ilme talib isem tercihim ders olmalıdır.
Alışkanlıklarımdan vazgeçemediğimden bazen mantıksız davrandığım için kendimi kızıyorum. Mesela bugün Üsküdar iskelesinin Sirkeci tarafına taşındığını bildiğim halde alışkanlıktan dolayı tramwaydan Eminönü'nde indim ve geri yürümek zorunda kaldım. Geçen gün Ankara'dan gelirken servis şöförü yolu değiştirmişti. Cem evinin önünden geçerken hemen karar verip inebilirdim ama daha uzak olmasına rağmen her zaman indiğim yer olan Üsküdar'a kadar gittim. inme-binme yerleri bile zihnimde o kadar kalıplaşmış ki aniden değiştirmek zor geliyor maalesef. tabuları yıkmak ya da en baştan esnek bırakmak...
Subscribe to:
Posts (Atom)