Tuesday, March 25, 2008

Bug-ünlerde.

Harika bir günün sabahı, Yağmurun pıtırtısı, rüzgarın okşayışı.
Yeşil yapraklar, açan laleler, Kapanan çiçekler. Filistin, kanayan yara. Resim degil fotograf sergisi.
Silahlar ve çocuklar. Yardım kermesi.
Emaneti yüklenen varlık.
Müslümanca düşünmek Mi entelektüel olmak mı.
Kavramlar: kendimizin olanlar
Ve olmayanlar, çalıntılar. Uçuşan kelimeler.
Tasnif problemi, metodolojik sorunlar. Bir asır geçti bugün.
Yağmurdan saklanan kedi
Bireysel yaşam. İnternete esir özgür düşünce.
Narin rüzgar, bastıran yağmur.
Bir mikroba yenilen ben. Üşüyen, Soğuk alan ben.
Benlik bilinci, kaygı. Zayıf yaratık, zübde-i alem.
Fekkere yüfekkirü tefkir. Mana vermek ya da anlamlandırmak. Türkçeyi sevin.
Hicazları halledemedik. KDH: kutlu doğum haftası.
Peygamber, rahmet. ve yağmur
kuran ahlakı. cağaloğlu iz, irşat. kitaplar ve ahlak = Harun hoca. danışmanın kim
rüzgar eser, çiçek açar.
zorunlu bir sebeplilik ilişkisi. yemek ve yaşamak. beş kilo almak. cismin enine genleşmesi. cevher, nefs teorileri.
sevimli yağmur, rüzgar kokar mı. hareketin kaynağı nedir.
veccehe ila, tariku ila. dört kelimeyi seksen cümle yapmak.
freedom and responsibility. hevasına uyanlar ve akleden kalbler.
elhamdülillah, yerhamukillah. medeniyet mirası
ittihad-ı etrak, akçura. modern akımlar. anokronizm kaçınılmaz.
tez, sınav, ödev… çaba, gayret, tamamlayıcı sebep. bilfiil-bilkuvve.
Dağınık zihin, kitaplar,dolap...
atıf- matuf. isnad-müsned. sıfat-mevsuf.
Her ve yer her yerde. Kültür kodları. toplum türleri. Sosyal bilimler.
kirlenmek gibi ıslanmak da güzeldir.

Monday, March 3, 2008

MimarSinan

Yağmurlu bir pazar sabahı yola çıkarak başladığımız Mimar Sinan Camiileri gezisi sonradan havanın da açmasıyla oldukça bereketli geçti. Gezi olduğunu öğrendiğimde hemen Mandalinaya haber verdim. fotoğraf çekmek için iyi bir fırsattı. Ben de bu arada boş durmadım, Kelebekin makinesine el koyarak günü geçirdim.

İlk durağımız Sinan Paşa Camii. Beşiktaş iskelesine inerken, daha önce bir ikindi namazını eda etmek için girmiştim. Vaktim olmadığı için inceleme fırsatım da olmamıştı. Caddeyi geçince de Barbaros Hayrettin’in türbesiyle karşılaşmıştım. Daha önce çok defa önünden geçtiğim türbeyi yeni fark etmem ilginçti o gün için.
Kaptan-ı Derya olan Sinan Paşa 1550’de bu külliyeyi yaptırmaya başlıyor. 1555’te tamamlandığını göremeden vefat ediyor ve Mihrimah Sultan’a defnediliyor. Avlusunda camii hakkında bir miktar bilgi aldıktan sonra içeri geçiyoruz. Camii içindeki süslemeler sonradan yapılmış aslı tahrif olmadan önce kalem işiymiş. Bugünkü abartılı süslemeler için lunaparka benzetmişler yorumu aktarılıyor. Planı Edirne’deki Üç Şerefeli’ye benziyor. Bir büyük kubbe altı köşeli şekilde sütunlara dayandırılmış olup iki yanda ikişer yarım kubbe var.

Karaköye doğru yol alırken sırada Fındıklı Molla Çelebi Camii var. Mimar Sinan 1586’da inşa ettirmiş. Üç şerefeli ile tek kubbeye geçiş başlayınca yine aynı planda yapılmış 5 yarım kubbeli altıgen cami. Tevhid anlayışı mekanda vahdet olarak kendini göstermeye başlamış. Kubbelerde genelde ihlas suresi veya yer-gök ile ilgili ayetler var. Önce külliye olarak inşa ediliyor daha sonra -birçok külliyede olduğu gibi- yalnız camii kalıyor. Kutsal mekanlara verilen değerin de bir işaretidir. Burada da hamam yıkılıyor ve sebili yol yapımı esnasında başka yere naklediliyor. Özel bir taştan yapılan camii üç büyük yangın geçiriyor. Günümüze ulaşmış bir kitabesi de yok. kubbede altı küçük pencere ile toplam 34 pencere içerisi kasvetli olmasın diye konmuş. Kubbede yer alan kalem işleri ise orjinal halini muhafaza ediyor.

Üçüncü olarak yine bir Kaptan-ı deryanın deniz kenarına yaptırdığı Kılıç Ali Paşa Camii. Müslüman olup Ali ismini almadan önce Giovanni isimli İtalyan, papaz adayı olarak yolculuğa çıkmışken bindiği tekneyi Osmanlılar ele geçiriyor. II.Selim onu Osmanlı donanmasının başına getiriyor ve “camiini denizlere yap” deyince o da denizi doldurarak bu şirin camiyi yaptırıyor. Ayasofya’nın küçük bir örneği denize nazır burada inşa ediliyor. Kaptan Kıbrıs ve Girit fetihlerinde bulunuyor. Camii dikdörtgen ve mihrap çıkıntısı var. 16.yy İznik çinilerine yazılmış ayetler duvarları çeviriyor. Kitabesi Şair Ulvi tarafından yazılmış. Bir dipnot: Sinan, sultanlar dışındakilere yaptığı camilerde kubbe yarıçapı 15 m yi geçmiyor.

Unkapanı köprüsünün girişinde Sokullu Mehmet Paşa Camii. Hani o hep otobüsle geçerken izlediğim yanında Saliha Sultanın çeşmesi olan camii. Sokullu Mehmet’in yaptırdığı diğer camilerden ayırt etmek amaçlı parantez içinde “Azapkapı” deniyor. Yüksek bir kemerden geçerek alçak zemindeki kapısından girip yukarı çıkıyoruz. Yani cami ikinci katta, alt kat mahzen. Yine deniz doldurularak yapılmış ve doldurmada kullanılan malzeme deniz dalgalandıkça çelike dönüşüyor. Bu nedenle zemini sağlam imiş. 1577’de inşa edilen cami 1941 de harap bir durumdayken ihya ediliyor. Selimiye’ye benzer yapıda, 16 büyük 8 küçük kubbesi var. “Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri zeval bulurlar diye (her an kudreti altında) tutuyor.” (Fatır/41) ayeti oldukça manidar bir şekilde kubbede yer alıyor. Enterasan tarafı minaresi cami dışında ve yer kalmadığı için solunda yapılmış. Burada eskiden büyük bir kapı varmış–eski bir fotoğrafta görmüştüm- ve tersane. Caminin inşa edilme amaçlarından biri de tersanenin ihtiyacını karşılamak.

Azapkapı’dan çıkınca Haliç üzerinden karşıya geçiyoruz. Vakit de öğleyi geçmiş, Eminönü’ne de gelmişken oturup bir balık-ekmek ile açlığımızı gideriyoruz. Daha sonra çarşının içinde yer alan Rüstem Paşa Camiine giriyoruz. Kanuni’nin damadı Rüstem paşa 1580’de yaptırıyor camiyi Mimar Sinan’a. İçeride pek çok turistle karşılaşıyoruz. Camiinin içi tamamen çinilerle kaplı. Çini-Mimari buluşması bir şaheser. 16.yy mimarisinde çiniye sıkça kullanılıyor fakat bu camide çok yoğun biçimde kullanılmasını Rüstem paşa mı istedi, mimar Sinan mı bilhassa bunu tercih etti, sebebi tam bilinmiyor. çinilerde şahane işlemelerin yanında Lale motifi dikkat çekiyor. tek kubbe ile dört yarım kubbe var. Dört fil ayağı ile sekiz sütun kubbeleri tutuyor. Mimar Sinan’a iskelet mimarı denmesinin sebeblerinden biri olan özelliğini bu camiye de yansıtıyor. duvarlara yük vermeden sütunlarla camiyi taşımaya çalışıyor, bu sayede geniş ve çok sayıda pencere kullanarak aydınlatmayı kolaylaştırıyormuş.

Şehzade Camii: “Kanunu sultan Süleyman tarafından genç yaşta ölen oğlu şehzade Mehmet adına 1543-1548 yıllarında yapılmıştır. Mimar Sinan’ın eseridir.” Avlu kapısından girerken mezar taşlarının üzerine uzanmış kediler karşılıyor bizi. Yemyeşil bahçesi Süleymaniyeyi hatırlatıyor ilk bakışta. Sonra toplanıp hikayesini dinliyoruz. Ortadaki büyük bir çınarın altında bir kaç sahabenin yattığı söyleniyor. Kabartmalı minare süslemesi Kanuni'nin oğluna sevgisini gösteriyormuş. cami içindeki Su testisi ilgimi çekiyor. medeniyetimizin eserlerinden biri testi: hala canlılığını koruyor. ve İkindi namazları kılınıyor.

Eyüp’e gitmeden Kasımpaşa sosyal tesislerinde mola verilerek birer bardak çay içiliyor. (Buradan unkapanındaki su kemerleri çok daha farklı görünüyor.)

Eyüp’te ise restorasyonu yeni bitmiş olan Piyale Paşa Camii’ne fotoğraf çekmek yasak uyarılarıyla giriyoruz. 1567’de Piyale Paşa kaptan-ı derya oluyor. zamanında ispanya kralı I.Philip’in donanmaları yok ediliyor, Rodos geri alınıyor. II.Selim’in kızı ile evlenerek vezir oluyor. 1573’te Mimar Sinan’a bu camiyi yaptırıyor. Aslında buraya geldiğimiz yol bir dere yatağı imiş. Caminin yapılması için buraya kanal açılmış. Seferden döndükleri vakit ilk olarak namaz burada kılınırmış. Klasik bir Osmanlı camisi gibi değil, yani merkez kubbe ve yarım kubbeler yok. altı adet birbirine eşit kubbeleri var. Kubbeler köşelerde fil ayaklarıyla, ortada 2 sütunla destekli. Bunun nasıl dengelendiği hala anlaşılamamış. Camiin ana girişi yok, yanlarda 2 giriş kapısı var. Selimiyeye benzer yapıda. ortasından çıkan tek minare çok ilginç duruyor. Çok ünlü bir çini panosu çalınıp avrupa’da bir müzeye götürülmüş.

sonuncu camimiz 1551 tarihli Zal Mahmut Paşa. Feshanenin karşısında yer alan bu camiyi daha önce fark etmemiştim ama içine girince adeta büyülendim. Orijinal yapı umumen muhafaza edilmiş görüntüsü verdiğinden tarihe doğru bir yolculuğa çıkmış gibi oldum. İki seviye halinde. üst kısmında camii yer alırken, alt kısım medrese olarak inşa ediliyor. Bir dönem burası yurt olarak kullanılmış, şimdi ise cami kapısı namaz vakitleri dışında kapalı olduğu için mescit olarak kullanılıyor. Alt kısımda ise çay ocağı mevcut, eski I şeklindeki medresenin yerinde. Camiyi Sinan’ın değil de çıraklarından birinin yapmış olma ihtimali varmış. Planı Mihrimah’a benziyor. Eyüp Sultan camiine hürmeten güzellikleri dışa aksedilmemiş. Kare planlı, kubbesi çok basık ve destek kubbeleri çatıya kadar uzanıyor. zal mahmut Paşa bir pehlivan. ve II. Selim’in kızıyla evleniyor. hatırladığım bilgiler bu kadar.

Geziyi burada noktalıyor, mutlu bir şekilde ayrılıyoruz. gezerek öğrenme yöntemi. her zaman etkili olduğunu düşündüğüm ve gezdiğim vakitlerin boşa gitmediğine kendimi inandıran -belki de kandıran- düşünce. herneyse sonuç olarak Sinan dönemini, mimarisini, sanatını az çok tanıdık. denizcilik ne kadar önemliymiş ki kaptan-ı deryalar adına bu kadar camii inşa edilmiş onu gördük. payıma düşen bugünden sonra Osmanlı gemilerine olan ilgimin daha da artması oldu.