Monday, June 1, 2009

isamWorld

Isam kütüphanesindeyim. Saatlerce oturmaktan ayaklarım uyuşmuş, ışık gözlerimi ağrıtmaya başlamış. Dışarı çıkıp biraz dolanayım, beynime temiz hava gitsin de zihnim açılsın diye çıkıyorum kapıdan. Güneş gözümü alıyor aniden. açamıyorum bir kaç saniye. Gözbebeklerim ışığa alışana kadar. Aaa güneş sarı diyorum içimden, gökyüzü mavi ve ağaçlar yeşil. Dışarıda renk var, hayat var, kuşların sesi var, çimlerin kokusu var. ben siyah-beyaz dünyamda yaşıyormuşum. Baharı beklerken yaz geçmiş. Daha kaç mevsim geçecek kimbilir. yeni word belgesi yahut sararmış kitap sayfalarının üzerindeki siyah harflerle yüzyüze bakmaktan insan yüzüne bakmayı unuttum. akademisyenliğimden utanıyorum ve akademisyenleri kütüphane içerisinde yaşam belirtileri en az seviyeye inmiş insansılar olarak tarif etmek istiyorum. Üzüm üzüme baka baka, akademisyen bilgisayara baka baka... insanlığı kurtarmaktan vazgeçtim artık, insanlık beni kurtarsın. kendime acıyorum...

saatler, günler, haftalar... ve yine kütüphanedeyim... burası bambaşka bir dünya. Ilk geldiğim günkü -yaklaşık iki sene önceki- cazibesini hala yitirmedi. Hatta giderek alışkanlık yapıyor olabilir. Hergün ayrı bir köşesini keşfediyorum, iyice tanıyorum artık. okulu aratmıyor. Belki de tez öğrencilerinin okul özlemlerini gideriyor bile olabilir. Tenefüsü de yapıyoruz, öğle arası da veriyoruz. Bu sıralarda yeni arkadaşlar da ediniyoruz. bir tek hocalarımız eksik başımızda. herkes kendi kendinin hocası artık. Tez öğrencisi olmak zor. Disiplinli olmayı gerek. Kimsenin kimseye faydası yok. Yalnız başınasın, yapayalnız...